Pire itte, bit yiğitte bulunur.
İngilizce: Flea is found in it, bits in valiant.
İngilizce: Flea is found in it, bits in valiant.
İnsan çıkarını gözetmelidir. Kendisine yararlı şeyi elde etme çabasını göstermeyen kişiden ne hayır beklenir? Bir görev yapması için elde bulundurulmakta […]
Bir şey yapmak, bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır. Bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, […]
Yemek pişirmek sıkıntısına katlanmak istemeyenler için peynir ekmek, pişirilip kotarılmış yemektir. İngilizce: Cheese bread, ready-to-eat.
Bir işin sonunun nasıl olacağı şimdiki gidişinden belli olur. Bir iş, durum ya da olayın nasıl sonuçlanıp sonuçlanmayacağı şimdiki gidişinden […]
Yiyeceğin şeyin temiz bir kapta bulunanını alman gerektiği gibi eşin olacak kadının da temiz ve soylu bir aileden olmasına dikkat […]
Çanakta balın olsun, Yemen’den (Bağdat’tan) arı gelir. İngilizce: You’ve got goods like molasses, flies come from Antioch.
Çok uysal olursan ezilirsin. Hep dik başlı olursan yalnız kalır, herkesi karşında bulursun. Hüner, gerektiğinde uysal, gerektiğinde sert olmayı bilmektir. […]
Bir kimse, maddi alanda olsun, manevi alanda olsun, yeteneğinin ölçüsünü bilmeli, sınırı aşan davranışlarda bulunmamalıdır. İngilizce: In the market, everyone […]
Satılacak mala ilkin kaç paraya istekli çıkmışsa en yüksek fiyat odur. Satıcı buna razı olmazsa daha sonra hiçbir istekli bu […]
Kötü mal satılmaz sanmayın. Ona da iyiyi, kötüyü ayırt edemeyen alıcı bulunur. İngilizce: The market won’t go blind.
Elindeki parayı çarçur etmeyip tutmasını bilmek, herkesin yapamayacağı zor bir iştir. İngilizce: It’s harder to contain the money than to […]
Parasını veren kimse, istediği şeyi elde eder. Para harcayan kimse istediğini elde edebilir. İş yapabilir, yaptırabilir; satın alabilir, aldırabilir; hemen […]
Para, itibarı olmayan kişiye itibar kazandırır. İngilizce: They put the money around the pig’s neck and The Pig Agha! They […]
İngilizce: They said where you’re going for the money, where most of them are.
İngilizce: You can’t go to a free market, a shroudless grave.
Parasını esirgemeyen, eli açık kimseyi herkes el üstünde tutar. İngilizce: The cheap one is valuable.
Parayı gören kimse onun çekiciliğine kapılır ve kendisinden para karşılığında beklenen işi yapmakta kolaylık gösterir. Para çekicidir ve öyle kolayca […]
Yapmak istediğin işi yapabildinse bu uğurda harcadığın paralara acıma. Çünkü para, istediğin işi yapmak içindir. İngilizce: Don’t look at the […]
Çok alışveriş yapan, bol bahşiş veren kişi, parasından yararlananlardan büyük saygı görür. İngilizce: If your money’s cheap, you’ll be expensive.