Yoksulun şansı hemen hemen hiç gülmez. Onun eline geçen imkânlar da öyle çok değildir. İmkânları sınırlıdır; bunun için, hangi işe […]
Toplumda saygın bir yeri olan kişiler, mevki kaybına uğradıklarında aykırı davranmaktan çekinmezler İngilizce: Fukara’s fond, wears white on a winter’s […]
Eylemiyle bir düzene zarar veren kişi ağır biçimde cezalandırılır. İngilizce: The cupmaker gets countless beatings that scare his mule.
Bir toplantıda, kimi kişilerin fısıltı ile konuşmaları, güvensizlik havası yaratır; toplantının dağılmasına yol açar. İngilizce: Whisper house washes.
Zengin olmadığınız halde zenginmişsiniz gibi davranışlarınızla sizi sevmeyenleri kıskandırabilirsiniz. İngilizce: He’s got to break peanuts and take out the enemy’s […]
Fırsatı yakalamak, kimi kez çok kolaydır. Ancak, yakalayabilmek için zamanını kollamak gerektir. İngilizce: The opportunity goes under the beard.
Ele geçirilen imkân veya durumdan en iyi biçimde yararlanmak gereklidir. Çünkü insanın karşısına çok seyrek çıkar. Fırsat insanın eline çok […]
İngilizce: The tipping over when the opportunity is at hand.
Aynı toplumda şanslı ve şanssız kişilerin bir arada bulunmaları doğaldı. Bu dünyada kimi kişiler mutlu bir yaşantı içindedirler. Kimi kişiler […]
Kişinin kaprislerine yakınları bir süre katlanabilirler. Ama bu naz devam edecek olursa etrafındakilere de sıkıntı verir İngilizce: Too much love […]
O an için ihtiyaç duyulmayan mal, ne kadar ve ne türden olursa olsun elden çıkarılmamalıdır. Hiç umulmadık bir günde ona […]
Çok yemek kişinin sağlığını olumsuz yönde etkiler. Bu yüzden kararında yemek gerekir İngilizce: Too much, either your stomach hurts or […]
Mademki yaşıyor, o hâlde bir işe yaramalıdır insan. Ne kendisine, ne de etrafına bir yararı, bir kârı dokunmayan ve ona […]
Çok önemli olan bir işin, daha az önemli olandan önce yapılması gerekir. İngilizce: Suppose it suppresses circumcision.
Toplumun onaylamadığı işleri yapanlar, sıkıştıkları zaman nasıl hareket edeceklerini önceden hesaplarlar İngilizce: The mouse knows the hole it’s coming out […]
Yapamayacağı kadar ağır bir iş varken başka bir iş daha yüklenmek son derece sakıncalıdır. İnsan önce kendi işini yapıp düzlüğe […]
Yapamayacağı kadar ağır bir iş varken başka bir iş daha yüklenmek son derece sakıncalıdır. İnsan önce kendi işini yapıp düzlüğe […]
İngilizce: The rat was on the mountain, and the mountain didn’t know.
Fala inanmak doğru değildir, aslı yoktur. Yine de insan güzel sözler duymaktan hoşlanır. Fal inanılacak şey değildir. Ancak kişi oyalanmak, […]
İngilizce: The bread of the poor is hope.