Miras helal, hele al demişler.
Miras, mirasçının hakkıdır. Ama alabilirse… İngilizce: The inheritance is halal, they said take it.
Miras, mirasçının hakkıdır. Ama alabilirse… İngilizce: The inheritance is halal, they said take it.
Miras, mirasçının hakkıdır. Ama alabilirse… İngilizce: The inheritance is halal, they said take it.
İngilizce: Thankfully don’t smell roses, you’re spiky.
Değerli, önemli hiçbir iş yapmamış olanlar, yapılmış olan büyük, önemli işleri kendiliğinden oluvermiş sanırlar. İngilizce: It’s over where the minaret […]
Değerli, önemli hiçbir iş yapmamış olanlar, yapılmış olan büyük, önemli işleri kendiliğinden oluvermiş sanırlar. İngilizce: He thinks it’s finished from […]
Kolay kolay gizlenemeyecek denli büyük bir suç işleyen kişi, bunun ortaya çıkmaması için gereken önlemleri daha önce alır. İngilizce: He […]
Doğru görünen nice kişiler vardır ki iç yüzlerini bilenlerden nasıl düzenbaz ve hain oldukları öğrenilir. İngilizce: The minaret is right, […]
Herkesin gözü önündeki gerçekler örtbas edilemez. Herkesin gözü önünde duran, apaçık bilinen gerçeklerin gizli tutulması, örtbas edilerek yokmuş gibi gösterilmesi […]
Herkesin gözü önünde duran, apaçık bilinen gerçeklerin gizli tutulması, örtbas edilerek yokmuş gibi gösterilmesi imkânsızdır. Herkesin gözü önündeki gerçekler örtbas […]
Mısır bol su ister; ama çapalanmazsa sudan gereği gibi yararlanamaz. İngilizce: They said it was raining in Egypt. Anchor unity? […]
Kişi, geçmişteki atalarıyla değil, ancak kendi değeri ile övünebilir. İngilizce: You can’t brag about a tombstone.
Çoğu zaman, bilgili, becerikli kimselere sataşırlar. Öyle sıradan kimselerle pek uğraşan olmaz. Ama toplumda bir konum edinmiş, bilgili, becerikli ve […]
Evlenmek isteyenlere öğüt vermeniz bir şey değiştirmez. Eve gittiğinde unutacaktır. İngilizce: Don’t give a tendency to the married, he goes […]
Ramazan’da herkes ibadete koyulur; günah olan içkiyi keser. Bunun için meyhaneci ancak bayram gelince bol müşteri bulur. Yasak yüzünden işi […]