Harmanı yakarım diyen, orağa yetişmemiş.
Başkasına kötülük yapmayı tasarlayan kişi, kötülüğünü yapmaya fırsat bulmadan cezasını görür. İngilizce: He didn’t catch up there, saying he’d burn […]
Başkasına kötülük yapmayı tasarlayan kişi, kötülüğünü yapmaya fırsat bulmadan cezasını görür. İngilizce: He didn’t catch up there, saying he’d burn […]
Bir haylazlığından dolayı dövülen çocuk, uzun süre bunu hatırlar da haylazlık yapmaktan çekinir. Uygunsuz bir davranışından dolayı cezalandırılan kimseler de […]
Sütü bozuk kişi, iki kimsenin arasını açar, anlaşmalarına engel olur. Soylu kişi arabuluculuk yapar, anlaşmalarına yardım eder. İngilizce: Haramzade breaks […]
Yüce Yaratıcının yasak ettiği yollardan, emeksiz ve haksız olarak bir şeye el atıp sahip olmak haramdır. Bu çeşit kazanç insana […]
Yüce Yaratıcının yasak ettiği yollardan, emeksiz ve haksız olarak bir şeye el atıp sahip olmak haramdır. Bu çeşit kazanç insana […]
Buyurucu durumunda olanların yaptığı yanlışlık hoş görülür; buyruk altındakilerin yaptığı yanlışlık suç sayılır. İngilizce: If the lady breaks it, it’s […]
Sona ermeyen hiçbir iyi durum, yıldızı sönmeyen hiçbir ünlü yoktur. İngilizce: What day are we not in the evening.
Kırk günlük zemheri (erbain) kışın en sert dönemi sayılır. Ama onu izleyen elli gün (hamsin) daha da zorlu geçer. İngilizce: […]
Yanlış iş yapmaya kararlı olanlar, bunun doğru olduğunu kanıtlamaya çalışırlar. İngilizce: Why not sacrifice anchovies; There’s blood and life.
Yanlış iş yapmaya kararlı olanlar, bunun doğru olduğunu kanıtlamaya çalışırlar. İngilizce: Anchovies are sacrifices? -There’s blood, there’s life.
Çocuk küçükken sevilir; sorun çıkarmaz. Ama büyüyünce anne babayı büyük sorunlar karşısında bırakır; üzer de. İngilizce: The raw one is […]
Bir işe girişen kimse, o işin güçlüklerini, sıkıntılarını ve masraflarını göze almalıdır. Çünkü bu işin durumunu, sorumluluğunu kendi isteğiyle kabul […]
İnsana kendi işi ağır gelmez. Çünkü üstlendiği iş ve sorumluluk yaşadığı hayatın tabiî bir sonucudur. İnsana kendi işi ve sorumluluğunu […]
İnsana kendi işi ağır gelmez. Çünkü üstlendiği iş ve sorumluluk yaşadığı hayatın tabiî bir sonucudur. İnsana kendi işi ve sorumluluğunu […]
Verdiği öğüde kendi uymayan kimseler için kullanılan bir söz. İngilizce: He gives his talcum to the public, swallows his own.
Bir toplulukta, bir uğraşı alanında ayrık niteliği bulunan bir öğe hoş karşılanır. Buna benzer başka bir öğe iyi karşılanmaz. İngilizce: […]
İngilizce: He’ll shake his arm in the rope.
Aynı durumdaki kimseler, birbirlerinin durumunu daha iyi anlarlar. İngilizce: He’s a state’s companion.
Doğru, inandırıcı söz, yanlış yolda çok ileri gitmiş olan kişiyi bile yola getirir. İngilizce: The right fulminating the right fulminating […]
Haksızlık er veya geç ortaya çıkar, bunun da hesabı kuşkusuz sorulur. Suçlunun cezalandırılması, hakkıyla hakkının verilmesi bu dünyada veya öbür […]